7 Eylül 2009 Pazartesi

Çala Klavye bu güne dair...

Bazı günler vardır o gün hava nasıldı unutmazsın...

Bazılarıysa çok çok önemlidir ama hiç hatırlamazsın:
Mesela ben mezun olduğum gün hava nasıldı hatırlamıyorum...
Ki çoğunuza basarım bu konuda, dile kolay! Çeyrek asır okudum ben!

Ne biliim, ilk defa sahnede oynadığım gün, bir yazımın bir gazete köşesinde çıktığı gün
"hava nasıldı oralarda bilmiyorum..."

İlk hasta baktığım gün soğuk muydu sıcak mıydı?

Eren-Tayfun ben sahilde sabaha kadar içtiğimiz gün bulut var mıydı gökyüzünde?

Gökhan'la ilk okulu astığımız gün kar yağmış mıydı Ankara'ya...

Orkun ile ilk defa İstanbul'u turladığımız gün serin miydi?

Ama 7 eylül 2007 tarihinde gündüzün güneşli akşam 24 de sağanak bir yağmur yağdığını biliyorum...

Sanırım o gün hepsinden önemli bir gündü...


Çok komik ben bazı tarihleri de hatırlamıyorum...

Ne biliim sünnet olduğum gün hangi mevsim olduğunu sorsanız bilemem...
Ölümden döndüğüm ve bir ay hastanede yattığımda mart mıydı nisan mı?
Sahi ben hangi gün mezun oldum şu lanet marmara diş hekimliği fakültesinden...
yeminle bilmiyorum...
Pekii ilk kısa filmimi Kerem ile kurgularken aylardan neydi?
Kara Mizah'la Amet abiyi öbür dünyaya yollayıp geri getirdiğimiz gün?

Ama evlendiğim günü biliyorum

Sanırım o hepsinden önemliydi...

Ama fakat lakin ben yani şimdi şey daha doğrusu bişii daa:
yaklaşık 6 ay sonra bir tarih daha kazıncak beynimden çok yüreğime...

O zaman belki bunu unutur ona bakarız... Şaka şaka :)

Çocuğumun anası, Tuğba'ya

2. Evlilik Yıldönümü Yazısıdır Efem

İşbu blogdan birinci derecede kendini sorumlu hisseden bendeniz akşama kadar bekleyip blogda hiç bişi olmadığını ama nedense 2 ziyaretçi tarafından ziyaret edildiğini görünce bari yazayım dedim. (biri sensin diye tahmin ediyorum kocacığım benim)

Çok geleneksel hatta romantik bir klişedir böyle bir günde beraber yemeğe çıkmak. Genellikle de normalde pek gidilmeyen şartlar el verdiğince pahalı bi yere gitmek adettendir. "Bu sefer Ramazana denk geldik, çok kalabalık olur her bi yerler iftar koşuşturmasıyla, 9 gibi çay içmeye gideriz" dedik. Benim içimdeki klişeci durmadığından "Ay şu boğaz manzaralı lüks yere gidelim" dedim, sen her zamanki uyumluluğunla "Olur!" dedin. Ben "Şimdik oraya rezervasyon gerekir kesin, yaptırayım mı?" diye sordum sen de üstüne vazife kalmasınla benim istediğimi istediğim gibi yapmam arasında bi yerlerde ama daha çok vazifeden kaçar halinle "Yaptır!" dedin. Girdim internet sitesine baktım ühüüüü bi sürü sosyetik tip foto moto çektirmişler. Oraya gidişimizi 2. evlilik yıldönümümüzden daha çok hatırlarız ve hiç bir mekan bizim evliliğimizin güzelliğinden daha güzel değildir diye "Gitmeyelim!" dedim. Sen bi çaya 20 lira vermek zorunda kalmayacağına sevinerek benim bu isteğimin altyapısını o anda çok da sallamayarak (en azından benim beklediğim kadar) yine "Tamam!" dedin. Akşama çay içilecek bir yer bulman gerektiğini hatırlatım sana biraz buda-sana-kapak-olsun tarzında. "Eyvalla!" dedin çaresizce. Bütün bu konuşmaların her birinin yapıldığı bilmemkaçıncı telefon görüşmemizi de sonlandırdık.

Şimdi tatil planlarımız için hava durumuna bakıp da koca Marmaranın üstünde "Şiddetli Yağış" ifadesini çaprazlama gördükten ve şakır şakır yağmaya başladığını duyduğum yağmuru gözlemlemek için kafamı camdan uzattıktan sonra "Bu yağmurda hiç bi yere gitmeyelim." düşüncesiyle bilgisayarın başına oturdum da bunları yazıyorum.

Çünkü...

İster bu akşam sosyetik bi yere gidelim ister evde peynir ekmek yiyelim, bana hepsi birdir senle beraber olduktan sonra. Nerede olduğumun, ne yediğimin bir önemi kalmıyor sen yanımdayken. Seni çok seviyorum Cihangir'cim, hem de çok.

Tuğba'n