24 Haziran 2008 Salı

kapuçino ve anne olmak

hatun "kapuçino da kapuçino" diye tutturarak aldigi kahvesini bitirdikten sonra kapagini acip diliyle kopuklerini yalarken:

erkek : sen cok iyi bi anne olacaksin bence.

hatun: .... (yalanmayi birakip) efendim?

erkek: cok iyi bir anne olacaksin diyorum

hatun: emin misin? hayir bak goruyor musun su anda agzimi ve cenemi cevreleyen bi kahve izi var.

erkek : heheheh...

hatun : daha biz cocuguz yahu heheehe.

dip not : kapuçino manyaklığından vazgeçtim. sevgili erkekim "iyi ki bıraktın şu sıtarbaksı" diyerek sankim sigarayı bırakmışım gibi kutladı beni.

bir balayı karar diyaloğu

hatun: balayi icin tur sirketini ariyim da kaporoyu yatiriyim diyorum.

erkek : bi kac gun zaman versen bana

hatun : noldu?

erkek : keremler de gelmek istiyorlardi.

hatun: efendim?

erkek : bir de tayfun var. o da gelmek istiyor. onlarla bir goruseyim. oyle ayarlariz.

hatun: nasi yani? balayina 5 kisi mi gidicez?

erkek : hep beraber cok egleniriz ama.

hatun : ya sen eglenirsin ama ya ben? hem hem bunun eglenip eglenmemekle bi alakasi yok. balayi bu

erkek : ama cok egleniriz...

hatun : bahsettigimiz olay balayi yalniz hayatim farkindasin degil mi?

erkek : e ama biz tek tatile ciktik. bu da bi tatil. arkadaslarimizla olalim.

hatun: ilk gecemizde de olacaklar mi yanimizda? 5li grup seks mi yapicaz??

erkek : heheheh!!!

hatun : ben gulmuyorum. herhangi bi arkadasina sor. hepsinin cevabi ayni olacaktir "hatunun seni terketmedigine dua et!!" diyecekler. hadi kapattim telefonu hemen sor hadiii............

bu klasik diyaloğumuzu da atlamayalım

rasyo : (bilgi almak amaciyla) napiyosun?

kilavuzkarga : (komikligine) napiyosun?

rasyo : (sasirmis ama hala bilgi almak amaciyla) napiyosun?

kilavuzkarga : (komikligine) napiyosun?

rasyo : (son bi umut) napiyosun?

kilavuzkarga : (komikligine) napiyosun?

rasyo : (komikligine) napiyosun?...

kilavuzkarga : napiyosun?

rasyo : napiyosun? eheheheh.....

17 Haziran 2008 Salı

İKİ MSN DİYALOGU

zamanından kalma bu iki diyaloğu pek severim de geç de olsa sözlüğe de yazmışlığım vardır. nolmaz nolmaz buraya da aliim dedim.. ikisinin de tarihleri kasım-aralık 2005tir efem:

ahanda birinci diyalog:

kilavuzkarga :erken çık işten. geleyim alayım seni.
rasyo: yok yok çıkamam
kilavuzkarga :allaa allaaaa.. patron seçim zamanı oy pusulasına hitler yazıp oy veren bi tip diildir sanırım
rasyo: valla efem kendileri hem hitler hem de mussolini bi de mao mu tao mu ne onu basıyor. yok tao basmıyor sanırım
kilavuzkarga :bi arkadaş yanlışlıkla benzer bi karıştırma yapıp maocu seks demişti
rasyo: heheheheh sadomazodan bahsediyormuş bence o:)
kilavuzkarga :bizde maocu seksi bayaa bi irdeleyip saatlerce dalga geçmiştik bi el yumruk halde yukarda falan
rasyo: ahahah. ayhh ayhhh


ahanda ikinci diyalog:

rasyo : öhö öhö ben hastayim öhö öhö. boasim boasim
kilavuzkarga : ne kadar hastasın??
rasyo : bana ilgi gosterilmesi gerektigi kadar
kilavuzkarga : yaa boaz pastili almadın mı??
rasyo : aldim boas pastili. vitamin de alicam. ama iste bi ilac daha dedi doktorlar. ilgi gosterilmeesse bana olecekmisim
kilavuzkarga : niye?? yatakta ateşin yüksek.. “kilavuzkarga, kilavuzkarga onu getirin bana” falan mı diyorsun paşa babana
rasyo : hayir genel olarak ilgi istiyomusum
kilavuzkarga : ama paşa baban bana seni bırakman karşılıında verdii örolar sahte çıktı. ben bi daa gelmem o eve
rasyo : aa dua et valla sahte mahte. gecen seferki sevgilime nambiya pesotosu vermisti kilavuzkarga : o pesotonun tekiydi ama
rasyo : aa ustume iilik saalik size ne efendim eskisinden pesotosundan. ben öluyom diyom burada
kilavuzkarga : valla eski sevkilinizi de unutmamışsınız.. onun hakkında da detay vermeyi eksik etmediniz ne diim… nasıl bi ölmekse :)
rasyo : öluyom efem bakiniz fiktif eski sevgili bi yaratiyom yane
kilavuzkarga : efem o zaman sizi şööle alalım polkiliniiimizin “öpiim de geçsin servisi”ne
rasyo : poliklinik yetmes bana tam tesekkullu hastane olsunnnnnnnnnnnn
kilavuzkarga : size tam teşekkür edeceeniz polikilinik hizmeti vericiiz
rasyo : peki kac tane doktor var oppiim de gecsin servisinizde??
kilavuzkarga : bi ben varim.
rasyo : himmmmm. ii o zaman efem kim optuye gitmeyelim yani

9 Haziran 2008 Pazartesi

Robert Kolleji Jüri Konuşmam

Benim için Sıradan Robert Kolleji için farklı bir gün oldu... Çünkü uzuun bir konuşma yaptım...

(Öyle uzun konuşmuşum ki video olarak blog'a yerleştiriim dedim almadı!)

Komik olmak ile komik duruma düşmek arasında çok kalın bir çizgi vardır… Bakın Bunu Billy Crystal bize nasıl ifade ediyor: “Ben okulun şaklabanı değil komedyeniydim… Okulun şaklabanı diploma töreninde sırtını döner ve pantolonunu indirip basenlerini gösterir… Halbuki okulun komedyeni farklıdır… Okulun komedyeni okulun şaklabanı bunu yapsın diye ikna eden kişidir… Billy Crystal, çok iyi bir mizahçı ve derdini anlatmak için çok iyi bir türüt uydurmuş… Tabi ki bu gerçek diil… Ama gerçek gibi anlatarak bizim zekamızı okşuyor…

Ben jüri üyesiyim… Medikal bir uzmanlığa sahip olup yıllarca amatör tiyatroyla ilgilendim… Jüriliği böyle bir örnek olma babında kabul ettim… Bir de bunun kolay bir şey olduğunu sanıyordum… Bu iyi bu daha iyi demek oturduğun yerden çok basitmiş gibi geldi bana… Bir bebek bile önüne konan mamanın iyi ya da kötü olduğunu hemen vücut hareketleriyle anlatabiliyor… Bunu ben mi yapamayacaktım… Lakin bişiiye iyi demek diğerlerine kötü demek manasına geldiğini düşününce vicdanım yerimden hopladı… Bu böyle olamaz.. Böyle bişii yok… hepiniz iyiydiniz… Ve hepiniz iki büyük ödül kazandınız…

Birincisi Robert Kolej size sahnelerini açtı… Sizi iyi ağırlayarak bunu perçinledi… Çünkü tiyatronun kalbi burası değil orasıdır… Çünkü insanda Basic Lopez Sendroma - Temel Lopez sendromu diye bir şey vardır… Hep beraber tekrar edebilir miyiz? Temel – Lopez Sendromu.. Bilirsiniz Temel ile Jenifar Lopez kaza sonucu tropik bir adaya düşmüşler… Temel orada bunalıma girmiş… Çünkü orada yaşadıklarını anlatacak birisi yok… Cem Yılmaz’ın bunu daha iyi anlatan bir örneği var… Önemli olan Ferrari’nizin olması diil… Sizi Ferrari’ye binerken birilerinin görmesi.. Ferrrasi’ni satan bilgeden hiç bahsetmiycem bile… Yani siz bir şeyler yaparsınız ama bunu kimse bilmez ise bunun bir anlamı yoktur…

İkincisi… Hepinizi oynarken izledim… Şaşırdığınızda, hata yaptığınızda, en azından oyuna çıkmadan önceki aşırı heyecanınızda: Yüzünüzdeki periferik kılcal damarlar büyüdü… Çünkü vücudunuz noradrenalin salgıladı… Bir kelebeği öldürcek kadar dopamin yüklendi damarlarınıza.. Bir an 4000 yıllık mumyanın tansiyonu ve kan şekerine düştü tansiyonunuz ve kan şekeriniz… Ama siz ölmediniz… Hatta oyununuza devam ettiniz… Hayat böyle bişiii… Karşılığını hep güzel verir… Ve oyun biter… Selama çıkarsınız… Vücut öyle bir seretonin ve adrenalin pompalar ki, hormonlar derinizden buharlaşmaya başlar… İşte o mutluluk sizin kendinize verebileceğiniz en büyük ödüldür… Robert Kolejliyle futbol oynamaya gelseydiniz belki yenilicek buruk ayrılacaktınız… Ama kazandınız.. Hepimiz kazandık.. Sanat böyle bişiidir… Sanat insanı en çok insan yapan şeydir…

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim… Sizden çok şey öğrendim… Bir kere demokrasimiz ne kadar gelişiyor… Ne kadar güzel bir yolda ilerliyoruz… Bir devlet lisesi Brecht oynadı arkadaşlar… Ya bi de valinin hemen yanında Cağaloğlun’’da… Çok komik... Eğitimde ezbere karşı olan ben tiyatroya gelince ezberden yanayım.. Kolay değil bir sheakspeare, bir brecht ezberlemek... “Lakin leydim korkarım yanılıyorsunuz, diş ağrısına katlanabilen bir filazof görmedim gene de“... Dünyada bu kadar uzun cümlelerle konuşan birilerini bulamazsınız... Ben hariç... Adapazarı Enka Lisesi Sheakspear oynadı... Biz Adapazarı’nda viktoriyen dönemi terziler olduğunu öğrendik... Sheakspear’in oyunu Verona’da geçiyordu... İtalyan yüksek rütbeli subayların kılıçlarında ise ay yıldız vardı... Resimli Osmanlı Tarihi’ni oynayan Alman Lisesi’ne buradan seslenmek istiyorum... Bakın Osmanlı Viyana kapılarına değil Verona kapılarına dayanmış... Siz yanlış biliyorsunuz... Bir de nedir bu Almanya yenilince biz de yenildik sayıldık klişesi... Tarih başlı başına komedi... Denizli Tev Anadolu Lisesi... Siz bizi çok güldürdünüz... Koltukları kıracaktık gülmekten... Ne diim kader de sizi güldürsün... St Joseph Lisesi zaten her sene harikalar yaratıyor... Duyuyoruz.... Okullarının tiyatrosunun önüne bir gişe açabilirler... Kalasınız Sağlıcanan...

Diş Hekimi

Dt Cihangir Bayburtluoğlu

6 Haziran 2008 Cuma

HANİMİŞ DE DOOOMMGÜNÜ ÇOCUUUU

Bugün möhöm bir gün.....

Bugün Biricik'in dooommmgünüüüü....

Başlasın davullar çalllmaaayaaaaaaaaaaaaaaaa...

Akşama süprissss varrrrrrrrrrrrrr...

Yani inşalla:)

5 Haziran 2008 Perşembe

Picasso (yazıldığı gibi okuncek)

-kalabalık aile geyiği içinde gereksiz bir konu olarak göbek adı konuşulurkene -

TuBay: Senin göbek adın ne hayatım?
CiBay: Picasso!
Tubay: O göbee anca diyorsun...
Cibay: Laf sokoorsun...

Cesaret anayı ayazağanda izlemek cesaret ister...


* 3 gündür Robert Kolleji Tiyatro Festivalinde amatör tiyatro izleyen ben (jüri eyesiyim de), birden cennete düşmüş gibi oldum bu oyunu izlerken... En dip bir festival oyununa bile "amin" diyecekken bir performans başyapıtı izlemek, beni şahikalara taşıdı... İlk Yarım saat oyunun çok yönlü dekoru, oyunculuk ve ışık oyunları altında ezildim... Sonra soğuk beni oyuna soğutsa da Tuubacıımla büyük bir sabır göstererek ve saygı duyarak oyunu bitirdik... Fire vermedik mi verdik... Ama bitirdik ...

* Semaver Kumpanyanın disiplinli ve özverili oyuncularından bir klasiği izlemenin bahtiyarlığıyla yazıyorum bunları... Yoksa "Donduk be kardeşim" diye de girişgah yapabilirdim... Cesaret Ana'yı daha önce küçük pasajlar halinde izlemiştim... Herhalde oyuncu arkadaşlarımın hazırladığı temrinlerde... Ama böyle kütle halinde 2-3 saatlik bir performansla ilk defa izliyorum... Enka açıkhavada ayazağanın ayazını yiyerek hem de... Lakin bir dekor bu kadar oyuncuların performansını şaha kaldırabilir... Tilbe Saran için ne diyebilirim ki... Üst düzey bir oyuncu zaten... Semaver kumpanya bu topraklarda sanatın varolduğunu içimize işleyen küçük cennetlerden biri.... Ha Brecht'in kör gözüne olmasa da sürekli mesaj kaygısı içindeki oyunundan biraz sıkılabilirsiniz... Ama bunu kapatmak için de elinden geleni yapmışlar ve küçük türütlerle oyunu diri tutabilmişler... Canı gönülden tebrik ediyorum...

* Oyunun başı, er toplamaya çıkmış çavuş ağzına geleni söylüyor, barışa... Konuşması oyunun özeti gibi... Brecht baştan daha savaşa postayı koyuyor... Ama öküzlemesine diil tabi... Savaşı öven bir çavuşun ağzından... "Savaş iyidir... Halkı disipline eder... Düzene sokar"

* Savaş'ın içinde küçük barışlardan dem vurmaları da ironikti...

* Brecht gene aşağıdan yukarıyı, bireyden geneli eleştirmiş... Komutanları liderleri itin mabedine sokmuş çıkarmış... Bunu küçük insanların trajedileriyle biraz da ajitasyonla süslemiş... Cesaret Ana'yı o fakirliğinde çıkarcı yer yer çıkarcı yapmış... Ama bu çıkarcılığıda üç çocuğunu kaybettirerek ona ağır ödettirmiştir... Yazar dediğinin acımasız olacak kardeşim...

* - Bir kurşun alnında durduğunda...

* ekşide güzel yazmışlar:
Oyunun en son şarkısında geçen "taaaaaaanrııııım sen bütün kullarını soğuktan koruuuu" gibi (buna benzer bi şey) dize karşılığında açık havada çok büyük bir uğultu şeklinde "amin sesi" de duyuldu, o yüzden soğuk konusuna aman diyoruz.

* “Bir gün dünyada savaşlar bitecek, silahlar susacak diye umutlanır dururuz. İyi yürekli ve saf insanlarız çünkü. Nasılsa ölmedik henüz; bir mermi göğsümüzü delmedi daha, bir mayına basıp paramparça olmadık, kolumuz bacağımız kopmadı… O yüzden umudumuz taze hala, inancımız tam: bir gün savaş bitecek, gözyaşları dinecek! Kime sorsan savaş için böyle diyecek. Hepimiz iyi yürekli ve saf insanlarız çünkü. O zaman neden her gün bir yerde bir savaş patlak veriyor? Neden onlarca, yüzlerce, binlerce insan ölüyor savaşlarda ve neden biz iyi yürekli ve saf insanların sesi çıkmıyor hiç? Neden? Herkes iyi yürekli ve safsa kötüler kim peki? Savaşı isteyenler kim? Savaştan geçinenler? Savaşla beslenenler? Din uğruna, vatan uğruna, özgürlük uğruna, demokrasi uğruna hayatlarını, çocuklarını, ana babalarını, sevdiklerini yitirenler kim? Peki ya kazananlar? Karlı çıkanlar da var mı bu işten? Bütün bunlar ne uğruna? Para mı, çıkar mı, iktidar mı, egemenlik mi? Peki bütün bunlar için savaşa değer mi? Bertolt Brecht “Cesaret Ana ve Çocukları” ’nda tüm bu soruları yüzümüze bir tokat gibi vuruyor. Cevapları bulmak size kalmış…”

* Eklemeden edemiyeceğim Putin Ağa'nın sarhoş - ayık ayrımı esprisini Chaplin City Lighs'ta kullanmış...

* Putin ağa'daki sistem eleştirisinde de, kapitalistlerin kötü yanı aslan kurt olmadıklarından arada iyi davrandıklarından çok daha kötüler demesi...