27 Şubat 2008 Çarşamba

3 sorunun ortak tek cevabi uzerine bi kac kelam

insanin hayatindaki en onemli kisi kimdir?

insan bi gun bile gormese kimi ozler?

kan baginin olmadigi kim seni tutkuyla sever?

hadi ilk iki soruya "evladim, annem, kedim" filan dersin de son sorunun cevabi mutlaka ama mutlaka esindir.

bir cocugun oluncaya kadar (senden sonra) hayatindaki en onemli kisi esindir. cocuk olunca da onemi azaldigindan degil de sana ihtiyac duyan ufakligin acizliginden siralama degisir.

insan bir gun icmese cayi da ozler de her gun her gun ayni insanla olmak ve bikmamak, merak etmek, yediginden ictiginden kendine gorev cikarmak, iyi olsun diye ugrasmak. hem cocugun hem de esin bu sorunun cevabi...

ama su son soru var ya... onemli... onun tek cevabi vardir. kan bagin olmadigi halde seni tutkuyla, muhabbetle, arzuyla, sevecenlikle ve bir dolu sifatla seven, sayan, oksayan, koruyan, kollayan, nazlandigin, agladigin tek kisi vardir. esin. cocugunun aksine onunla aranda kan bagi yoktur.

ha burda bahsedilen es de kari ya da koca gibi evliliksel kavramlardan cikmiyor. evlilik iyi guzel hos ama ici bos da olabilen bir kavram. ben bi kac adim belki de kilometre otesinden bahsediyorum, es olmaktan, birbirinin tamamlayicisi olmaktan....

bu kisi nasi bulunur, nasil "o" oldugu anlasilir, nasi bi araya gelinip beraber uyumaya baslanir ben bilemiyorum. yasadim ama bilemiyorum. bir gun uyandim sevdicek yanimda, bir ev kurmusuz, hayat birlestirmisiz. ama aradaki zaman nasil gecmis hayal meyal. ilkler unutulmuyor da ikinciler ve siradanlasmis tekrarlar hayal meyal....

sevdicekle bulusma oncesinde insan bir sekilde hissediyor hala 'onunla' karsilasmadigini. onun bir yerlerde yasamakta oldugunu biliyorsun ama daha sana ulasmamis, sen daha ulasamamissin. alakali alakasiz insanlari ona benzetiyorsun, safligina gore de peslerinden gidiyorsun. arada kimisi senin kendisinin "o"su saniyor senin pesini birakmiyor. ask saniyorsun, sevgi saniyorsun bu yasananlari, belki bir cok isim de veriyorsun ama hayir. hep kendini kandiriyorsun.. bisiler eksik kaliyor hep....

ve bir gun karsilasiyorsunuz ve hissediyorsun. orada ask var, sevgi var, saygi var, mizah, tutku, merhamet, vicdan, sevecenlik, akil, zeka, iyi niyet, merak, iletisim, konusmak, izlemek, ogrenmek, gezmek, guzelik, muhabbet, tutku, arzu, paylasim, birlesmek, gormek, yasamak, beraberlik.... hersey var. hersey. bu butunlugu hissettiginde "tamam" diyosun "bu o!!"

en azindan benim icin yukaridaki gibi oldu.. 12 kasim 2005'ten beri cihangir'cim, bir tanem bana "bu o!" dedirtiyor. sagolsun!!

23 Şubat 2008 Cumartesi

Öncesiyle Sonrasıyla Bir Doom günü MUACERASI




Tuubanın doğum günü için seçtiği lokanta dünyanın sayılı mutfaklarından birine sahipmiş...
Menüyü görünce "ona ne şüphe" yi yapıştırıyorsun... (Mutfağıyla ünlü olmasının dışında, mutfakta kullanılan ördekler, kalamarlar da tanınmış sanırsam... Ancak belirli bir şöhrete sahip bir ördek bu fiyata satılabilir baabında... Örn: Varyemez Amca...)

* mini kalamar ızgaralı limonlu mantarlı aolivoni...

(eee iyi gidiyordu be ... yani ilk bi kaç şeyi anladık da yemeğin asıl neyi içerdiği ya da türü mü neyse o kaçtı... anlayamadık... abartmıyorum, menünün tamamı böyle... kelimeler geliyor geliyor, bir yerde tıkanıyor...)

* Köri soslu, ördek ciğerli timbotri... (ee bu timbotri, ördeğin başka bi yeriyse, insan merak ediyor... ama böyle bir yerde soramıyor... görgüsüzlük zor kabul edilebilir bişii...)

Ben ördeğin yanlış bir yerini yemekten korktuğum için kalamarlı limonlu alioli'yi ısmarladım... Bakın bize ne geldi... Şu tabaktaki şey porsiyon, yanlış anlamayın... Yemeği biraz pişmiş istesek boş tabak gelecek...

Garson: Sizin yemek buharlaştı bayım... Ama parasını ödiyeceksiniz...

Dünyanın en küçük gramajına sahip yemeği için tamı tamına 12 bıçak 8 çatal bi o kadar servis zımbırtısı ne bilim sayısı muamma tabak kirlettik... Masanın zenginliği, besin değeriyle ters orantılı... Bu inanılmaz bişii!

Tamam tamam itiraf ediyorum bi de "Aliolili", o menüdeki en ucuz şeydi... 2o YTL

Biz gene de mutluyduk... En azından bizim 100 katımız para ödeyecek (salaklar masayı donatmış) gruptan daha fazla eğleniyorduk...Ben o sofraya "salaklar sofrası" dedim...

Yemek berbattı ama su servisi süperdi... Fahrenayt tüplerindeki suyu garson 20 metreden bardağımıza dökebiliyordu... Bi ara Gamze kendisinin bardağını doldurcak sandı ve gerildi... Gamzenin biraz ilersindeki devetabanı çiçeği sulamak için garsonun hamle yaptığını anlayınca, içine su serpildi... Kontrapiyede kalışı komikti...

Hani böyle yerlerin bir de enteresan tasarım hadiseleri vardır: Mutfağın tavanını camla kaplamışlar... Yere bakmaya kalktığında aşçıları yemek yaparken görüyorsun... Bu ne ya!... Bunu gördüm "burda yemek yemem" dedim... Adamlar kadınların bacaklarını dikizlemekten ne yaptıklarını bilmeleri mümkün diil... Zaten yemekte çok tuzluydu... Kimbilir tuzu dökerken, hangi jon jon manzara yaptı...

Tabi ki külliyen kötü bir yer diil... Ben şu kısmını beğendim... Duvarda dev ekranda Hiçkok'un Şüphe filmi oynuyordu... Onu da orda olanlardan kim izler, kim anlar, işte o olağan bi şüphe!... Film programını sordum barmene: "Ne!" şeklinde gayet avam bir cevap aldım... Sustum... (susma sustukça)

Neyse daha kötülerini de gördük... Çakma Fedon neydi allaanı severseniz, o bi ay önce gittiğimiz doom gününde... Osmanlı damacana sergisinin yapıldığı binanın çatı katında... Rum meyhanesi mi ne? Öyle bir adı vardı... Adamın bir de sihirbazlık merakını alkışlamak zorunda kaldık... Bardak üstünde dönmesi (nerden bilcem adamın dün ayağının tabanını temizlediği bardağın bugün bana gelmediğini) ; müşterinin kulağının arkasında rakı bardağı çıkarması... kepazelik... Hatırladım sinirlendim... En iyisi hiç düşünmemek...

Yazarın dipnot-otoeleştirisi: "Sosyeteden insan manzaraları görmek bizim ne haddimize"

Şimdi Burada bir Flashback yapıp olayın bir iki ay öncesine gidiceğiz:

- Hayatım bana ne hediye alacaksın...
- Şimdiden söylenir mi canım?
- Bence birbirimize pahalı teknolojik şeyler almayalım doğum günlerinde...
- Nası ya?
- (büyük bir coşkuyla) Ne! Yoksa bana iphone mu aldın?
- Yooo... Tamam tamam... Sana şu muzur kelimeyle adlandırılan, flash hafızalardan alacaktım...
- Ne bana doğum günümde "çük" mü alcaktın...
- Böyle diince kötü bi hediye gibi duruyor tabii!
- Hayır istemiyorum... Hem şirket bana bir tane verecek onlardan... Gereksiz para harcamış oluruz öyle bişiie...
- Ya tamam! Teknolojik bişii almayalıım diince vazcaymıştım zaten...
- Pekii hediye mi Almanya'ya gitmeden önce mi vereceksin?
- Tamam gitmeden önce vericem...
- Pekii, hayatım bana ne hediye alacaksın... (dejavu)
- Ya hediye söylenir mi?
- Hediye böyle şey bişii olmasın ama?
- Zarf içinde para mı... Hay dilime!
- (ağlayarak) bana para mı hediye edicektin...
- Ya Almanya da kendine istediğin bişii alman için küçük bi öro...
- Ühü ühü...
- Ya deli etme adamı... İtalyanlar herzaman zarf içinde para hediye ederler birbirlerine...
- Ben italyan diilim...
- İtalyancaya ve italyaya merakın var ama...
- Lafı çevirme...
- Ya lafın göbeğindeyim nesini çeviriim... Tamam tamam sinyali anladım... Ağlama
sana güzel bir hediye alıcam...
- Ühü.. Hayatım bana ne hediye alacaksın...
- Dejavu
- Efendim...

.
.
.

Bir ay sonra:
- HAyatım bana alacağın hediyeyi düşünüyor musun?
- Zarfın üzerinde ne yazsın?
- Bak kırıcı konuşuyorsun ama...

.
.
.
Üç Gün Sonra:



- Bitmez -

13 Şubat 2008 Çarşamba


Hadi bakalim hatirla hayatim bu ne resmi?
Nerde cekilmis?
Kim cekmis?
Tarihi ne?
Hadi bakalim...
Hodri meydannnn....
- Hayatım bak sitemizi düzenledim... Bu da sana ilk sevgililer günü hediyem olsun...
- Aynı şeyleri buraya taşımıssın sadece... İmla hataları bile aynı...
- Eh onları da siz düzeltiveriveriniz leydim, hediye baabında...
- Yok ben hediye olarak sana imla kılavuzu almayı düşünüyorum...
- Ben de sana imalat ve yaptıklarımı "imha" kılavuzu aliim barii...
- Ooo... İyi biz de size "ima" kılavuzu alırız... Altta kalmayız...
- Anlıyorum...
-Çok tatlısın... (he he he)
- O zaman üzerime su iç...
- Niye böyle konuşuyorsun ki...
- Eh sert uslubumu koruyorum... Hediye verip laf yiyen olaraktan...
- Yok yani aynı şeyler onlar o yüzden...
- Papaz pilavı diyorsun...
- Annenin laflarını söyleme anlamıyorum...
- Papaz pilavı gibi aynı şeyi önüme koyma deyimini ben sokakta öğrendim... Sokak argosu olabilir... Annemden diil yanee :)

-Kayıtlara Geçsin-

Foça Muacerası

Foçada Rüzgar

Yüzümüze

Faça Atarkene...



Cihangir: Oolm milli bayram diğilki niye herkes bayrak asmış?
Tayfun: İzmirde artık bayrak asılan günler diğer günlerden daha fazla... Acaip bir görmemiş milliyetçilik şeetti... Erzurum, Kars nasıldır bilemem...
Cihangir: Kars milliyetçiliğin yoğun olduğu bir il diilki zaten...
Tayfun: Oolm bilmem dedim ya zaten...
Cihangir: Haa!
Tayfun: Hatta ne kadar soğuk onu bilemem...
Cihangir: O kadar bağımsız bir cümleydi yani.
Tayfun: Evet.
Cihangir: Kesinlikle roman yazmaya kalkışma...



Cihangir: Tuğba Hanım siz ve okulunuz...
Tuğba: Bualaa Bualaa hep çimenlikti...
Cihangir: Sizin okulunuz sizin doğumunuzdan bir yıl önce kurulmuş... Sizi muştulamış sankim...
Tuğba: Bu binayı büyük ihtimalle ziraat mühendisliği için yapmışlardır... Bu taraflarda mikrobiyoloji labora... (Sözü baltayla kesilir)
Cihangir: O taraflarda hiç beziniz var mıydı?
Tuğba: Oalarda bualarda her taraflarda bezim vardı benim...
Cihangir: Buralar hep binaydı şimdi yeşillik oldu ööle mi?





Cihangir: Bu ne ya! Belediye Başkanı Pavyon tavernacısı gibi fotoğrafla bayram kutluyor...
Tayfun: Ya bunlar acaip çoğaldı...
Tuğba: İlk bunu Müfit Gürtuna yaptı bi de Şişli'de Mustafa Sarıgül... Sonra tüm türkiye'yi sardı...


Düğüne Dair

Bir İmza İki Dans

imzaya dair sert bir bakis
(Sanırsın avrupa birlii ikili muzakerelerin son imzasn atiyorum)



ilk dans ilk heyecan...


Dugunun son dansini Kız Kardesimle yaptım...
O an gülegüle oglum parcasi çalıyordu Barış Manconun ve Babamla fotoğraflarımız akıyordu megavizyona... Ve gözde ağlıyordu... Gülmek ve Ağlamak... İşte yaşamın bir özeti...

Düğün Öncesi


Bi Düün Albümü

Çekimi Muacerası

- Eee sıkıldım ben bööle artistik artistik durmaktan
- Fransız jürisinden dö point alıcaz hayatım sabret

- Aklıma cin bir fikir geldi...
- Ay dur güldürme beni... Komikmiş...
- Bööle sooradan görmeler pozu verelim...
- Bi de şööle cool çekilelim...
- Hadi gidelim düğüne geç kalıcaaz!
- Ay çok güldüm, ağlıycam...
- Hem ağlarım hem giderim diyorsun..
- Klasik bir gelin diilim ben...
- Bilmez miyim?... Çok eğlendim... Bunu bi kere daha yapalım :)


- Eee sıkıldım ben bööle artistik artistik poz vermekten...


- Bak aklıma ne geldi



- Ay delisin... Dur güldürme beni...


- Tamam tamam senin dediğin gibi olsun hayatım...


- Bööle cool bir poz verelim...

- Bööle sonradan görmüşler kipin... He he...

- Napolyon & Joseephine


- Ay çok iyi olduuu!




- Hadi gidelim... Düüne geç kalıyoruz ...



Çook Eğlendim Yaaa! ... Gene evlenelim olur mu?